Madenciler COVİD-19’da risk grubunda!.

GÜNDEM 10.04.2020 - 14:51, Güncelleme: 08.06.2022 - 14:10 2019+ kez okundu.
 

Madenciler COVİD-19’da risk grubunda!.

Akdeniz Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Öğretim üyesi Doç. Dr. Taner Akpınar ve Anadolu Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Doktora Programı öğrencisi aynı zamanda Zonguldaklı olan Nurhal Çelik, Koronavirüs COVİD-19 salgınından en çok etkileyecek ve risk grubunda olan madencileri konu alan bir makale yayınladı. Aynı zamanda yer altında inceleme yaparak risk grubunda olan madencileri yerinde görme ve inceleme olanağı buldular.   Doç. Dr. Akpınar ve Üniversite öğrencisi Çelik’in araştırma yapıp yayınladığı makale, “Fişek Enstitüsü-Sosyal Politika” web sayfasında da yayınlanarak kamuoyuna COVİD-19 risk grubunda olan madencilerin tüm ayrıntısıyla aktarıldı.   Yayınlanan içerikte; “Covid-19 sürecinde, bu virüsün, ayrım gözetmeksizin, herkese bulaşan eşitlikçi bir virüs olduğu söylemi dolaşıma sokuldu. Oysaki Covid-19 süreci toplumsal eşitsizlikleri, herhangi bir söylemle gizlemenin mümkün olmadığı bir şekilde, gözler önüne serdi. Kabaca bir kategorik ayrımla bakarsak, hali vakti yerinde olanlar, ekonomik durumlarının da buna el vermesiyle, evlerine kapanıp kapıyı arkadan sıkıca kilitlediler ve virüsle karşılaşma olasılıklarını olabildiğince en az düzeye indirdiler. Hayatlarını sürdürebilmek için kesintisiz olarak çalışmak zorunda olanlar ise bunu yapamıyor. Çalışmak zorunda olanlar her gün işine gidip çalıştığı için sağlıklarının bozulması tehdidiyle her an yüz yüze bulunuyorlar. Birçoğu ise çalıştıkları işyerlerinin faaliyetini durdurması nedeniyle çoktan işinden oldu ve süreç uzarsa işinden olanların sayısı daha da artacak. Bu nedenle, Covid-19 süreci emekçi sınıfları yalnızca sağlık açısından değil, ekonomik açıdan da kıskaca almış durumda. Covid-19 sürecinde gün yüzüne çıkan eşitsizlikler birçok boyutu ile yazılıp çiziliyor, konuşulup tartışılıyor. Buna karşın, eşitsizliklerin göz ardı edilen ya da olması gerektiği düzeyde gündeme getirilmeyen boyutları da var. Bu bağlamda, özellikle virüse karşı birinci derecede risk grubu olanların neden bu durumda oldukları yeteri kadar sorgulanmıyor. Sorunun çok fazla görünür olmayan bu boyutu tarihsel olarak kömür madenciliği ile özdeşleşmiş Zonguldak üzerinden irdelenebilir.   “ZONGULDAK’TA YAŞAYANLAR BİRİNCİ DERECE RİSK GRUBUNDADIR”   Zonguldak, virüse yakalanmış hastaların en yoğun olduğu ilk yedi il arasında bulunuyor. Bilindiği gibi, Türkiye’de, virüse karşı alınan önlemler kapsamında otuz büyükşehire ve Zonguldak’a giriş çıkışlar büyük ölçüde kısıtlandı. Bundan birkaç gün sonra Zonguldak’ta ilçeler arası gidiş gelişler de kısıtlandı. Büyükşehirler için böyle bir önlem alınmasının en başta gelen nedeni, bu illerdeki nüfus yoğunluğu ve buna bağlı olarak virüsün yayılma potansiyelidir. Zonguldak’ın bu kapsama alınması ise var olan halk sağlığı koşullarının burada yaşayan insanları birinci derecede risk grubu haline getirmesi nedeniyledir. İlk olarak neden Zonguldak’ta yaşayanların birinci derecede risk grubunda olduğunu, ikinci olarak da neden risk grubu haline geldiklerini açıklığa kavuşturmaya çalışalım.   “2018 YILINDA SAĞLIK VERİLERİNE GÖRE BU BÖLGEDE SOLUNUM HASTALIKLARI (MESLEK HASTALIKLARI) BULUNUYOR”   Zonguldaklıları birinci derecede risk grubu haline getiren neden, solunum yolu ve akciğer hastalıklarının yörede yaşayan insanlar arasında yaygın olmasıdır. Bu durum herkesçe bilinip dillendirilmektedir. Buna karşın, bu konuda düzenli veriler ya da bu konu hakkında yapılmış araştırmalar yok gibidir. Yörede bu hastalıkların yaygın olduğuna dayanak olarak gösterilebilecek iki resmi veri kaynağı bulunuyor. Bunlardan biri Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı sağlık istatistikleridir. Bakanlık tarafından açıklanan 2018 yılı verilerine göre, Zonguldak Türkiye’de solunum sistemi hastalıklarının en yoğun olarak görüldüğü illerden biridir.[i] Ancak, Bakanlık tarafından açıklanan veriler bu genel bilginin ötesinde konuya ilişkin başka bir detay içermemektedir. Bu konuda bir başka veri kaynağı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından yayınlanan meslek hastalığı istatistikleridir. SGK’nın açıkladığı en güncel veriler de 2018 yılına aittir. Buna göre, 2018 yılında Zonguldak’ta 87 kişinin meslek hastalığına yakalandığı saptanmıştır. Bu sayı ile Zonguldak iller sıralamasında üçüncü sıradadır. İkinci sırada olan Kocaeli’de 89 kişide ve birinci sırada olan İstanbul’da 146 kişide meslek hastalığı saptanmıştır. Mutlak sayılar açısından Zonguldak üçüncü sırada olsa da, meslek hastalığına yakalananların toplam sigortalılar içindeki oranına göre bakıldığında birinci sırada olduğu görülmektedir. İstanbul’da m.4/I.a kapsamında sigortalı olanların sayısı 4 milyon 378 bin 98 kişi iken, Zonguldak’ta 102 bin 173 kişidir. Bu da demektir ki, İstanbul’da her 29987 işçiden 1’i meslek hastalığına yakalanmışken, Zonguldak’ta her 1174 işçiden 1’i meslek hastalığına yakalanmıştır. Dikkat çekici bir veri de Zonguldak’ta 2018 yılı itibariyle meslek hastalığı nedeniyle sürekli işgöremezlik geliri almakta olanların sayısının 2320 olmasıdır. Bu veri Zonguldak’ta var olan durumun nicel boyutlarını ortaya koymaktadır. Bu kategoride ikinci sırada 523 kişi ile komşu il Bartın bulunmaktadır. Üçüncü sırada 395 kişi ile İstanbul, dördüncü sırada 239 kişi ile Kocaeli ve beşinci sırada 204 kişi ile Karabük bulunmaktadır.[ii]   “ZONGULDAK’TA KAYIT DIŞI ALANLARDA MADEN OCAKLARI BULUNUYOR”   Bilindiği gibi Zonguldak yöresindeki meslek hastalıkları solunum yolu ve akciğer hastalıklarıdır. Sorunun nicel boyutlarının resmi istatistiklere yansıyandan daha büyük olduğunu tahmin etmek zor değil. Bunun böyle olduğuna ilişkin iki gerekçe gösterilebilir. Birincisi, bilindiği gibi, Türkiye’de, meslek hastalıklarının tam olarak saptanamıyor olmasıdır.[iii] İkincisi ise, Zonguldak’ta kayıtdışı maden ocaklarının ve kayıtdışı çalışmanın yaygınlığıdır ve kayıtdışı alanda meydan gelen hastalıklar resmi verilere yansımamaktadır.   “KAÇAK OCAKLARDA KAYIT DIŞI İSTİHDAM”   Zonguldak’ta yaşayanlar arasında söz konusu hastalıkların neden yaygın olduğuna gelince, bunun iki temel nedeni vardır. Biri, 1800’lü yılların ikinci yarısından beri yöredeki kömür madenciliği, diğeri ise, ilki 1940’ların sonlarına doğru faaliyete geçen bugün toplam sayıları yediyi bulan termik santrallerdir. Bilindiği gibi, Osmanlı döneminde, kömür üretiminin başladığı 1860’lı yıllarda Zonguldak halkı devlet tarafından zorla madenlere sokularak karşılıksız çalıştırılmıştır.[iv] Aynı uygulamaya, Cumhuriyet döneminde, II. Dünya Savaşı koşullarında ve tam olarak 1940 yılında çıkartılan meşhur Milli Korunma Kanunu ile yeniden başvurulmuştur. 1960’lardan itibaren uygulanan devletçi kapitalist kalkınma modeli ile madencilik yöredeki başlıca istihdam yaratan sektör haline gelmiştir. Sektör, 1980’lerden itibaren ise, liberal politikalarla birlikte başlatılan özelleştirmelere bağlı olarak küçülerek varlığını sürdürmektedir. Bu durum işsizliğin ve yoksulluğun artmasına ve dolayısıyla kaçak maden ocaklarının ve kayıtdışı çalışmanın yaygınlaşmasına yol açmıştır. Bu nedenle, zaten insan sağlığı açısından tehlikeli olan çalışma koşulları daha da tehlikeli bir hal almıştır.[v]   “BÖLGEDE OLAN SANTRALLER, KALPTE ve DAMARLARDA SAĞLIK SORUNLARINA YOL AÇIYOR”   İnsan sağlığını tehdit eden koşullar yalnızca yerin altındaki madenlerle ve bu koşullara maruz kalanlar da madenlerde çalışan işçilerle sınırlı değildir. Her gün yerin altına girip çalışanlar kömür soluduğu gibi, yerin üstündekiler de, yöredeki termik santrallerin yarattığı hava kirliliği nedeniyle, gündelik olağan yaşamlarında kömür solumaktadırlar. Örneğin, Çevre Mühendisleri Odası’nın termik santrallerin yoğunlaştığı Çatalağzı beldesinde yaptıkları ölçümlere göre, hava kirliliği hem ulusal olarak kabul edilen sınır değeri, hem de Avrupa Birliği ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından kabul edilen sınır değerleri aşmaktadır.[vi] Kömürlü termik santrallerin insan sağlığı üzerinde yarattığı tahribata ilişkin bilimsel çalışmalar, bu santrallerin kirlettiği havanın başta akciğer hastalıkları olmak üzere, beyinde, kalpte, damarlarda ve kanda sağlık sorunlarına yol açtığını ortaya koymaktadır. Bunların yanında düşük yapma, erken doğum, deri ve mesane kanseri ve diyabet gibi sağlık sorunlarına yol açtığı da belirtiliyor.[vii]   “ZONGULDAK HALKI BUGÜN SIKI KARANTİNA İLE COVİD-19’DAN SAKINILMAYA ÇALIŞILIYOR”   Zonguldak halkının Covid-19 karşısında savunmasız kalıp birinci derecede risk grubu haline gelmiş olmasının nedenleri özet olarak böyledir. Osmanlı’dan beri yörede uygulanan ekonomi politik yaklaşımlarla kurban edilen Zonguldak halkı bugün sıkı karantina önlemleriyle Covid-19’dan sakınılmaya çalışılıyor. Asıl mesele onların sağlığını bozan yapısal koşulları ortadan kaldırıp bugün Covid-19, yarın başka bir salgın karşısında birinci derecede risk grubu haline gelmemelerini sağlamaktır. Fişek’e göre bu durum önlenebilirdir, buna rağmen önlenmiyor olması bir insanlık suçudur. Zonguldak bir işçi kentidir, dolayısıyla Zonguldaklının boğuştuğu sağlık sorunları, Fişek’in vurguladığı gibi, sınıfsal bir sorundur ve çözümü de sınıfsal mücadeleden geçmektedir. Bu bağlamda yapılması gereken, üretilecek bilimsel bilgilerin işçi sınıfının örgütlü hareketine aktarılması ve işçi sınıfının örgütlü hareketinin elindeki bütün araçları kullanarak ve gidebileceği bütün yollardan giderek bunun mücadelesini vermesidir.”  

Akdeniz Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Öğretim üyesi Doç. Dr. Taner Akpınar ve Anadolu Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Doktora Programı öğrencisi aynı zamanda Zonguldaklı olan Nurhal Çelik, Koronavirüs COVİD-19 salgınından en çok etkileyecek ve risk grubunda olan madencileri konu alan bir makale yayınladı. Aynı zamanda yer altında inceleme yaparak risk grubunda olan madencileri yerinde görme ve inceleme olanağı buldular.

 

Doç. Dr. Akpınar ve Üniversite öğrencisi Çelik’in araştırma yapıp yayınladığı makale, “Fişek Enstitüsü-Sosyal Politika” web sayfasında da yayınlanarak kamuoyuna COVİD-19 risk grubunda olan madencilerin tüm ayrıntısıyla aktarıldı.

 

Yayınlanan içerikte; “Covid-19 sürecinde, bu virüsün, ayrım gözetmeksizin, herkese bulaşan eşitlikçi bir virüs olduğu söylemi dolaşıma sokuldu. Oysaki Covid-19 süreci toplumsal eşitsizlikleri, herhangi bir söylemle gizlemenin mümkün olmadığı bir şekilde, gözler önüne serdi. Kabaca bir kategorik ayrımla bakarsak, hali vakti yerinde olanlar, ekonomik durumlarının da buna el vermesiyle, evlerine kapanıp kapıyı arkadan sıkıca kilitlediler ve virüsle karşılaşma olasılıklarını olabildiğince en az düzeye indirdiler. Hayatlarını sürdürebilmek için kesintisiz olarak çalışmak zorunda olanlar ise bunu yapamıyor. Çalışmak zorunda olanlar her gün işine gidip çalıştığı için sağlıklarının bozulması tehdidiyle her an yüz yüze bulunuyorlar. Birçoğu ise çalıştıkları işyerlerinin faaliyetini durdurması nedeniyle çoktan işinden oldu ve süreç uzarsa işinden olanların sayısı daha da artacak. Bu nedenle, Covid-19 süreci emekçi sınıfları yalnızca sağlık açısından değil, ekonomik açıdan da kıskaca almış durumda. Covid-19 sürecinde gün yüzüne çıkan eşitsizlikler birçok boyutu ile yazılıp çiziliyor, konuşulup tartışılıyor. Buna karşın, eşitsizliklerin göz ardı edilen ya da olması gerektiği düzeyde gündeme getirilmeyen boyutları da var. Bu bağlamda, özellikle virüse karşı birinci derecede risk grubu olanların neden bu durumda oldukları yeteri kadar sorgulanmıyor. Sorunun çok fazla görünür olmayan bu boyutu tarihsel olarak kömür madenciliği ile özdeşleşmiş Zonguldak üzerinden irdelenebilir.

 

“ZONGULDAK’TA YAŞAYANLAR BİRİNCİ DERECE RİSK GRUBUNDADIR”

 

Zonguldak, virüse yakalanmış hastaların en yoğun olduğu ilk yedi il arasında bulunuyor. Bilindiği gibi, Türkiye’de, virüse karşı alınan önlemler kapsamında otuz büyükşehire ve Zonguldak’a giriş çıkışlar büyük ölçüde kısıtlandı. Bundan birkaç gün sonra Zonguldak’ta ilçeler arası gidiş gelişler de kısıtlandı. Büyükşehirler için böyle bir önlem alınmasının en başta gelen nedeni, bu illerdeki nüfus yoğunluğu ve buna bağlı olarak virüsün yayılma potansiyelidir. Zonguldak’ın bu kapsama alınması ise var olan halk sağlığı koşullarının burada yaşayan insanları birinci derecede risk grubu haline getirmesi nedeniyledir. İlk olarak neden Zonguldak’ta yaşayanların birinci derecede risk grubunda olduğunu, ikinci olarak da neden risk grubu haline geldiklerini açıklığa kavuşturmaya çalışalım.

 

“2018 YILINDA SAĞLIK VERİLERİNE GÖRE BU BÖLGEDE SOLUNUM HASTALIKLARI (MESLEK HASTALIKLARI) BULUNUYOR”

 

Zonguldaklıları birinci derecede risk grubu haline getiren neden, solunum yolu ve akciğer hastalıklarının yörede yaşayan insanlar arasında yaygın olmasıdır. Bu durum herkesçe bilinip dillendirilmektedir. Buna karşın, bu konuda düzenli veriler ya da bu konu hakkında yapılmış araştırmalar yok gibidir. Yörede bu hastalıkların yaygın olduğuna dayanak olarak gösterilebilecek iki resmi veri kaynağı bulunuyor. Bunlardan biri Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı sağlık istatistikleridir. Bakanlık tarafından açıklanan 2018 yılı verilerine göre, Zonguldak Türkiye’de solunum sistemi hastalıklarının en yoğun olarak görüldüğü illerden biridir.[i] Ancak, Bakanlık tarafından açıklanan veriler bu genel bilginin ötesinde konuya ilişkin başka bir detay içermemektedir. Bu konuda bir başka veri kaynağı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından yayınlanan meslek hastalığı istatistikleridir. SGK’nın açıkladığı en güncel veriler de 2018 yılına aittir. Buna göre, 2018 yılında Zonguldak’ta 87 kişinin meslek hastalığına yakalandığı saptanmıştır. Bu sayı ile Zonguldak iller sıralamasında üçüncü sıradadır. İkinci sırada olan Kocaeli’de 89 kişide ve birinci sırada olan İstanbul’da 146 kişide meslek hastalığı saptanmıştır. Mutlak sayılar açısından Zonguldak üçüncü sırada olsa da, meslek hastalığına yakalananların toplam sigortalılar içindeki oranına göre bakıldığında birinci sırada olduğu görülmektedir. İstanbul’da m.4/I.a kapsamında sigortalı olanların sayısı 4 milyon 378 bin 98 kişi iken, Zonguldak’ta 102 bin 173 kişidir. Bu da demektir ki, İstanbul’da her 29987 işçiden 1’i meslek hastalığına yakalanmışken, Zonguldak’ta her 1174 işçiden 1’i meslek hastalığına yakalanmıştır. Dikkat çekici bir veri de Zonguldak’ta 2018 yılı itibariyle meslek hastalığı nedeniyle sürekli işgöremezlik geliri almakta olanların sayısının 2320 olmasıdır. Bu veri Zonguldak’ta var olan durumun nicel boyutlarını ortaya koymaktadır. Bu kategoride ikinci sırada 523 kişi ile komşu il Bartın bulunmaktadır. Üçüncü sırada 395 kişi ile İstanbul, dördüncü sırada 239 kişi ile Kocaeli ve beşinci sırada 204 kişi ile Karabük bulunmaktadır.[ii]

 

“ZONGULDAK’TA KAYIT DIŞI ALANLARDA MADEN OCAKLARI BULUNUYOR”

 

Bilindiği gibi Zonguldak yöresindeki meslek hastalıkları solunum yolu ve akciğer hastalıklarıdır. Sorunun nicel boyutlarının resmi istatistiklere yansıyandan daha büyük olduğunu tahmin etmek zor değil. Bunun böyle olduğuna ilişkin iki gerekçe gösterilebilir. Birincisi, bilindiği gibi, Türkiye’de, meslek hastalıklarının tam olarak saptanamıyor olmasıdır.[iii] İkincisi ise, Zonguldak’ta kayıtdışı maden ocaklarının ve kayıtdışı çalışmanın yaygınlığıdır ve kayıtdışı alanda meydan gelen hastalıklar resmi verilere yansımamaktadır.

 

“KAÇAK OCAKLARDA KAYIT DIŞI İSTİHDAM”

 

Zonguldak’ta yaşayanlar arasında söz konusu hastalıkların neden yaygın olduğuna gelince, bunun iki temel nedeni vardır. Biri, 1800’lü yılların ikinci yarısından beri yöredeki kömür madenciliği, diğeri ise, ilki 1940’ların sonlarına doğru faaliyete geçen bugün toplam sayıları yediyi bulan termik santrallerdir. Bilindiği gibi, Osmanlı döneminde, kömür üretiminin başladığı 1860’lı yıllarda Zonguldak halkı devlet tarafından zorla madenlere sokularak karşılıksız çalıştırılmıştır.[iv] Aynı uygulamaya, Cumhuriyet döneminde, II. Dünya Savaşı koşullarında ve tam olarak 1940 yılında çıkartılan meşhur Milli Korunma Kanunu ile yeniden başvurulmuştur. 1960’lardan itibaren uygulanan devletçi kapitalist kalkınma modeli ile madencilik yöredeki başlıca istihdam yaratan sektör haline gelmiştir. Sektör, 1980’lerden itibaren ise, liberal politikalarla birlikte başlatılan özelleştirmelere bağlı olarak küçülerek varlığını sürdürmektedir. Bu durum işsizliğin ve yoksulluğun artmasına ve dolayısıyla kaçak maden ocaklarının ve kayıtdışı çalışmanın yaygınlaşmasına yol açmıştır. Bu nedenle, zaten insan sağlığı açısından tehlikeli olan çalışma koşulları daha da tehlikeli bir hal almıştır.[v]

 

“BÖLGEDE OLAN SANTRALLER, KALPTE ve DAMARLARDA SAĞLIK SORUNLARINA YOL AÇIYOR”

 

İnsan sağlığını tehdit eden koşullar yalnızca yerin altındaki madenlerle ve bu koşullara maruz kalanlar da madenlerde çalışan işçilerle sınırlı değildir. Her gün yerin altına girip çalışanlar kömür soluduğu gibi, yerin üstündekiler de, yöredeki termik santrallerin yarattığı hava kirliliği nedeniyle, gündelik olağan yaşamlarında kömür solumaktadırlar. Örneğin, Çevre Mühendisleri Odası’nın termik santrallerin yoğunlaştığı Çatalağzı beldesinde yaptıkları ölçümlere göre, hava kirliliği hem ulusal olarak kabul edilen sınır değeri, hem de Avrupa Birliği ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından kabul edilen sınır değerleri aşmaktadır.[vi] Kömürlü termik santrallerin insan sağlığı üzerinde yarattığı tahribata ilişkin bilimsel çalışmalar, bu santrallerin kirlettiği havanın başta akciğer hastalıkları olmak üzere, beyinde, kalpte, damarlarda ve kanda sağlık sorunlarına yol açtığını ortaya koymaktadır. Bunların yanında düşük yapma, erken doğum, deri ve mesane kanseri ve diyabet gibi sağlık sorunlarına yol açtığı da belirtiliyor.[vii]

 

“ZONGULDAK HALKI BUGÜN SIKI KARANTİNA İLE COVİD-19’DAN SAKINILMAYA ÇALIŞILIYOR”

 

Zonguldak halkının Covid-19 karşısında savunmasız kalıp birinci derecede risk grubu haline gelmiş olmasının nedenleri özet olarak böyledir. Osmanlı’dan beri yörede uygulanan ekonomi politik yaklaşımlarla kurban edilen Zonguldak halkı bugün sıkı karantina önlemleriyle Covid-19’dan sakınılmaya çalışılıyor. Asıl mesele onların sağlığını bozan yapısal koşulları ortadan kaldırıp bugün Covid-19, yarın başka bir salgın karşısında birinci derecede risk grubu haline gelmemelerini sağlamaktır. Fişek’e göre bu durum önlenebilirdir, buna rağmen önlenmiyor olması bir insanlık suçudur. Zonguldak bir işçi kentidir, dolayısıyla Zonguldaklının boğuştuğu sağlık sorunları, Fişek’in vurguladığı gibi, sınıfsal bir sorundur ve çözümü de sınıfsal mücadeleden geçmektedir. Bu bağlamda yapılması gereken, üretilecek bilimsel bilgilerin işçi sınıfının örgütlü hareketine aktarılması ve işçi sınıfının örgütlü hareketinin elindeki bütün araçları kullanarak ve gidebileceği bütün yollardan giderek bunun mücadelesini vermesidir.”

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve vadicaycuma.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.